kimsenin bilmediği, bilse de aktaramadığı fark. yine bir şekilde sinirlendirmeyi başardınız beni 2011 senesinin ilk sabahı. oldu mu şimdi? olmadı.
gece televizyon açıkken uyuyakalmışım, ışık da açık kalmış, pencere de. kapıyı da açık bırakacakmış da sonradan vazgeçmiş. çift kişilikliyim, öteki benden bahsediyorum.
sabah gözümü 2011 yılının ilk güneşi ve bir magazin programının sesi eşliğinde açtım. küfür ettim, kalkıp yüzümü yıkadım.
televizyon doğal olarak yılbaşı kutlamalarının hangi sosyete mekanında, hangi sanatçı! eşliğinde yapıldığından bahsediyordu.
geçtim karşısına bir süre izledim, orada olmayı hayal ettim, kendimden nefret ettim, niyet ettim ve kahvaltı ettim.
kahvaltıda düşündüm. "ulan!" dedim, "sanat yaratıcılığın ve hayalgücünün ifadesi değil midir?" sırf ibneliğine değildir! diyosan sinirlendirme beni yine, zaten hich birshey yholunda ghitmiyor. bu emolar gibi yazmayı da bir türlü beceremiyorum amına koyim. dışardan bakınca sanki kelimelere sürekli "h" harfi sıkıştırıyolar, lakin ki öyle değildir.
kahvaltı bitince araştırdım televizyonun sanatçı olarak nitelendirdiği şarkıcıyı. ulan şu ana kadar bir tane bestesi, güftesi yok koftisini siktiğimin daniskasının.
parayı ver, al şarkı sözünü, altyapısını, git orada burada milletin kulağına çığır, götür paraları bi de üstüne sanatçı ol. lan kolay mı o kadar götelek! demezler mi adama "sence önümüzdeki seçimlerde kim iktidara gelecek?" demezler tabi. ne saçma oldu lan.
oturdum ve kafa patlattım dostlarım. ilk olarak sinir olduğum komşudan başladım kafa patlatmaya, polisler beni arıyorlarmış. tamam da..n..dik..ti, vurm..ayın laaan!
bir insanın sesi güzel olabilir ama söz yazabilme hissiyatına sahip değildir. söz yazabilir ama sesi güzel değildir. bu durumda söz yazan kişi, kendi duygularını, hislerini, düşüncelerini aktardığı için sanatçıdır. sözleri müziğe döken kişi, başkalarının duygu ve düşüncelerini kendince aktardığı için yorumcudur.
tam olarak televizyona anlatmak istediğim buydu. oturdum anlattım ama anlamadı ve hala sanatçı demeye devam etti.
gözyaşları içinde izledim programı sonuna kadar. sigara içtim, dün geceden kalan tuzlu fıstıkları yedim.
kliplerin başında ve sonunda küçücük puntolarla yazan; söz: vahap kıyakkafa, müzik: sakıp sanatsever yazılarının sahiplerine ağladım.
misal rahmetli şevket dağ resim yapsaydı ve "al yetkiliservisçiğim, bu resim artık senin. istediğin gibi kullan." deseydi, ben de bu tarz insanlardan resim toplayıp sergi açıp piyasanın amına koysaydım sanatçı mı olurdum? bi bok olmazdım. ticari kaygılarını sanat üzerinden yürüten bi puşt, davar, gavat, şerefsiz olurdum. başkalarının sözlerini satın alıp müziğe dökmek ile ressamların çizdiği eserleri alıp sergilemek arasında ne fark var lan? "birisinde emek var, sesini kullanıyo o da" deme bana. resim konusunda ressam olmadan yapılabilecek tek şey resim toplayıp sergi açmaktır. resim mi söyleyeyim size? şarkı mı çizeyim?
güzel sesi olan yorumcular da var tabi. tüm yorumculara bok atmıyorum, sadece bilinen bir yanlışı düzeltmek ve başımdan geçen bu talihsiz olayı anlatmak içindi her şey.
ve bitti, tüm yaşanan güzel anlar gibi bu entry de bitti.