tüm sahtelikler(imiz)e bir kenardan gülerek ağlıyorum. öyle çok acıyorum, öyle çok tiksiniyorum ki bazen hepimizden; kusma isteği yetersiz kalıyor. suratımda ekşi bir buruşuklukla ellerimin buz kesmesine engel olamadan sadece susuyorum. gün geçtikçe ölesine hızlı bu tükenişi durdurmak adına yaptığım girişimler girilmek dışında sınırlarıma bir şeye yaramıyor. ve bunca çamurun, batağın, bulaşığın tam da ortasında, kamuflajımın en güzelini bürünüp bedenime hiçbir şey bilmiyormuşçasına, hiçbir şey yapmıyormuşçasına, tiksinmiyormuşçasına sadece duruyorum. öyle çok duruyorum ki buna en çok ben şaşırıyorum. zaman geçiyor, tarih kendini tekrarlıyor, her seferinde bir öncekinden daha eski, daha kirli, daha kullanılmış, daha kullanmış, kusulası canlılar olarak karışıyoruz gündelik hayata. yaşayanların arasında ayaklı ölüleriz biz, öyle kokuşuk. çapraşık ilişkilerimizi anlatmaya kelimeler yetmiyor. ve biz hala ölmüyoruz.