bir adıma mahkum aramızdaki gereksiz gerginliğin kollları. ne sen kırabildin içindeki her zaman haklılığının vermiş olduğu eminliği ne de ben kırabildim asi saçlarıma takılan senin hayalkırıklarını.
bir sonbahar akşamı bıraktığımda seni aştide, tahmin ediyordum aslında artık eskisi gibi olamayacağını hiçbir şeyin. amerikan filmlerindeki evlenme sahnelerinde nikah memurunun söylediği doğruydu:
"bu nikaha engel olabilecek her hangi bir durumu veya olayı bilen varsa ya şimdi söylesin ya da sonsuza dek sussun."
işte aynen böyleydi o sonbahar akşamı aştide sana arkandan bakarken içimden geçen uzun cümle. ilk önce iç sesimi dışa sese çevirip yankılandırdım dört harfli o güzel keklimeyi peronların arasında.
"baba."
sen üzerine alınmadın. çok geç kalmıştım. tekrarladım. inatçıyım ya hani. sen söylerdin ya keçi inadı olduğunu bende. ikinci bağırışımda geri döndün. ve, karşılık verdin:
"efendim oğlum."
yaklaştık aksak adımlarla birbirimize. her zaman aramızdaki gereksiz gerginliğin kollarını bir adımla kıramayışımızı beraber kırdık. tek bir adım attık ortaya doğru. yarısı sana aitti. yarısı bana.
şimdi, yine bir yolculuğun arefesindse ayrılırken yollarımız haykırıyorum: