ancak rüyalarda

entry1 galeri
    1.
  1. olasılıksız bir kavuşmanın özlemiyle geçen on yıl.
    on yıl boyunca, ancak rüyalarda diyerek her gece aynı gelmeyenin kapısını yoklamak.
    sonra, on yıl sonra ansızın, on üç yıl öncesine dönmek.
    ve ne yazık ki o an yapamadığını yapan kendisine şaşkın şaşkın bakarken, ansızın yanağına kondurulan bir öpücük,
    gerçekmişcesine net bir gerçeklikle on yıl sonra ilk defa karşında bulduğun aşkın.
    sesiyle, gülüşüyle, mimikleriyle, kapkara gözleriyle, üstündeki mor bluz ve buz mavisi kot pantalonu, siyah uzun çizmelerinin içinde parmak uçlarında yükselerek, omzuna dolanan, esmer teni, simsiyah ve mis kokulu saçları.
    allahım olamaz.
    ben, bunca yıl gece gündüz neden diye sorarken, cevap bu kadar basit ve ben bu kadar körmüydüm.
    yani sırf bu anda, şimdi yaptığımı yapsaydım, onu kaybetmiyecekmiydim.
    korkunç ama gerçek sorular.
    ve aynı gerçelikte net bir cevap.
    evet, bunca yıl suçladığın kız, senden sadece bir tek şey beklemişti ve sen o tek şeyi, yaptığın her şeyin arasında ıskaladın.
    hala rüyada olduğunu anımsayarak ve gerçek olduğundan emin olarak, eğer bu gerçekliğe uzanabiliyorsa, fazlasıda mümkündür diye umarak, allahım ne olur bir fırsat daha ver.
    beni, on yıl öncesine yollayamaz mısın?
    o bir tek anı, o öpücüğü ve o sarılışı gerçekten yaşayayım, ondan sonra beni istediğin yere at. cehennemin en dibine, ateşin en yakıcı olduğu yere, hiçbir kuluna reva görmeyeceğin en dipsiz lanetlere; yeterki son bir kez göreyim, koklayayım, sarılayım ve seni hep sevdim ve seveceğim diyebileyim.
    cevap yok, sonsuz bir boşluk ve tekrar aynı sahne;
    aynı lanet olasıca çimenlerin üstündeyim, yanımda öylesine bir kız ve eli elimde.
    karşımdan geçip gidense iki gün önce ruhumun bedenimi terkedip, yanına koştuğu, ruhuna sarılıp tek olduğu, yok olduğu bir melek.
    dönüp bana bakıyor, o asla unutamadığım dudak hareketi ile beni yerden yere çalarak. sonra fakülte binasında kaybolup, gidiyor.
    bense, onun en çok sevdiğim o dudak hareketine alınmıyorum bu sefer.
    kızın elini, gerçeğe uyanmış bir çılgın gibi savurup, olanca gücümle meleğimin peşinden anfiye dalıyorum.
    bakınıyorum kalabalık ve gürültülü sıralara ama o yok.
    tam lanet edecekken bahtsızlığıma, kolumu çimdikliyor biri.
    şaşkın ve umutsuzluğun kollarında bedenimi sola çeviriyorum, işte o an, meleğim hayat iksirimi, can suyumu sağ yanağıma kızıl dudaklarından zerk ediveriyor.
    allahım, cennetin bu değilse, beni cennetinden azad et.
    ben daha başım dönerek, samanyolu galaksisi dışında, bilmediğim, kızıla çalan turuncu bir galakside, mutlak ışığa doğru alabildiğine mutluluk ve sarhoşlukla salınırken, nereye gidiyorsun diyor adeta.
    o sıcacık, o kor alev gibi ellerini, ellerime uzatıp, sağ kolumla allahım, gökkuşağının kalıbı gibi eşsiz renk hissine salan beni, beline dolayıveriyor elini ve gözlerimin içine bakıyor, aynı dudak hareketini yaparak ve ardından beni azraile kafa tutturacak bir yaşama sevincine sürükleyen, ölümü yaşatacak, ölümsüz öpücüğü konduruyor dudaklarıma.
    sonra, yine her şey karanlık.
    derinden, gerçeği haykıran, ölümcül katilikte bir ses;
    ancak rüyalarda...
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük