bu adam müslüman olduğunu söylemiştir; doğru. kendisine oy verenler arasında müslüman olan da vardır, olmayan da; doğru. kendisine oy vermeyenler arasında müslüman olan da vardır, olmayan da; doğru.
benzer meselelerde, yani akp'li, rp'li, sp'li, ya da gülen'ci zevatla alakalı yolsuzluk haberlerinde hepi topu tek bir argümandan ziyadesinin kullanılmaması da hiç enteresan değildir. nitekim bu adamlar müslüman olduklarını söylerler, sonrasında da müslümanlıkla bağdaşmayan işler yaparlar.
burada bir örnek vermek gerekiyor. sözgelimi türkiye'de futbol oynamış ahmed hassan diye bir adam her gol attıktan sonra, dizleri üzerine çöker ve secde eder. kendisine "her golden sonra çimleri öpüyorsunuz, neden acaba" gibi sorular soran aklı kıt muhabirler konumuz dışındadır. şimdi ahmed hassan'ın bu secde işine, merkez medyadan biri, sözgelimi hürriyet bir yorum getirir, der ki: "moral motivasyonu sağlamak için secde ediyor; bir futbolcuda moral çok önemli." aynı gün, aynı konuda vakit gazetesi bir haber yapar, der ki: "Allah'a dua ediyor, o da onun dileklerini kabul ediyor."
bu örneğe bakıldığında temel fark idrak edilecektir: biri meseleyi maddeci bir anlayışla izah etmeye kalkar, diğeri bizzat Allah'ın müdahalesinin hayatın her alanında var olduğunu söyler.
biz uludağ sözlük'ün "okumuş çocukları" olarak, hürriyet'in haberine bakınca "pozitif" bilime gösterdiğimiz özenden dolayı, isabetli bir haber okuduğumuzu düşünürüz. oysa ki vakit'in haberi bize inandırıcı ya da daha doğru deyişle kaale alınıcı veriler içermiyordur. çünkü bir meselenin din menşeli kavramlarla açıklanması hoşumuza gitmez.
şimdi biz, aynı uludağ sözlük'ün, aynı "okumuş çocukları" erbakan hakkındaki kayıp trilyon bahsi açıldığında, tenkit ettiğimiz vakit'in yöntemine/üslubuna can havliyle sarılıyoruz. ters köşe olduğumuzun ya da hasım bildiklerimizin yöntemlerini/üsluplarını kullandığımızın farkında değiliz. kul hakkıymış da, bilmem neymiş de, falan, filan... muhtemelen ömürleri boyunca hiç ağızlarına almadıkları, hatta başkasından duyduklarında yüzlerini buruşturup küçümsedikleri kelimeleri sırf muhalif olabilmek için zikreden insanlara acıyorum. bir de bunu kendi çaycısını, tüpçüsünü, bakkalını, evini temizlemeye gelen temizlikçiyi, pazardan meyve aldığı manavı... kısacası kendi halkını "koyun" ve benzeri ifadelerle aşağılayıp kendini "okumuş çocuk" olduğu için yücelterek yapanlar var ki, sırf "hödük" kelimesinin anlamını bilmediğimden ötürü burada bu kelimeyi kimse hakkında kullanmıyorum.
unutmadan;
daha şu sözlükler aleminin en temel kuralını, "başlığı değil içeriği açıklamak gerek" kuralını anlayamamış adamların, böyle üç beş kelimelik muhalefetleriyle kendilerini bir şey zannediyorlar olmalarına şaşıyorum.
[bir de, başlığı açan arkadaş "15 trilyon" yazdığı için herkes, "okumuş çocukların" küllüsü buna itibar etmiş. yolsuzluğa konu kayıp trilyon miktarı 11'dir efendiler. tutun 20 olsun. önemi olan miktar mı, sizin araştırmadan yazıcılığınız mı? ya da sizin anlattığınız gibi anlatmaya çalışayım: "başkası hakkında suizan oluşturacak bir miktarı (4 trilyon) kafadan atarak kullanmakla kul hakkına girmiş olmuyor musunuz?" gidin Allah'ınızı severseniz ya... kul hakkıymış!]