erdem bayazıt

entry44 galeri
    14.
  1. Sana, Bana, Vatanıma, Memleketimin insanlarına Dair

    "Telgrafın tellerini kurşunlamalı"
    Böyle değildi bu türkü bilirim
    Bir de içime
    -Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
    Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
    Bazen gelmesi beklenen bazen ansızın çıkagelen
    Haberler bilirim, mektuplar bilirim

    Gamdan dağlar kurmalıyım
    Kayaları kelimeler olan
    Kırk ikindi saymalıyım
    Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma, saçlarıma
    Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
    Baştan ayağa ıslanmalıyım
    Gam dağlarına çıkıp, naralar atmalıyım

    içimde kaynayan bir mahşer var
    Bu mahşer bir de annelerin kalbinde kaynar
    Çünkü onlar, yün örerken pencere önlerinde
    Ya da çamaşır sererken bahçelerde
    Birden alıverirler kara haberini
    Okul dönüşü bir trafik kazasında
    Can veren oğullarının

    Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
    Bir dolmuşta; yorgun şoförler için bestelenmiş
    Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
    Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
    Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
    Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
    Örneğin hint okyanusu gibi derin
    isyanın kapkara sularına dalan

    Nice akşamlar bilirim ki
    Karanlığını
    Bir millet hastanesinde
    Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
    Başını kalorifer borularına gömmüş
    Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiblerden
    Haber sormaya korkan genç kızların yüreğinden almıştır

    Bir de baharlar bilirim
    Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği
    bilemeyeceği
    Anadolu bozkırlarında
    istanbuldan çıkıp, Diyarbekire doğru
    Tekerleri
    Yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğuyla içen
    Cesur otobüs pencerelerinden
    Bilinçsiz baş kaymasıyla görülen
    Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları
    tarla kenarlarında
    Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış
    ırgat çocuklarının
    Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
    Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen

    Yazlar bilirim, memleketime özgü
    Yiğit köy delikanlılarının
    incir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
    Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
    Üstüne cehennem güneşlerde mor sinekler
    konup kalkan
    Diğeri kan-ter içinde yayla yollarında
    Mavzerinin demirini alnına dayamış
    Yüreği susuzluktan bunalan
    içinden mapushane çeşmeleri akan
    Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
    Apansız silahına davranan
    Nice delikanlılarin figuranlık yaptığı
    Yazlar bilirim memleketime özgü

    Güzler bilirim, ülkeme dair
    Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
    Kalakalmış bir kıyıda melul ve tenha
    Kalbim gibi
    Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
    Titreyen kenar mahalle çocukları
    Bir sıcak somun için
    Yalın kat bir don için
    Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi

    Kadınlar bilirim ülkeme ait
    Yürekleri akdeniz gibi geniş
    Soluğu afrika gibi sıcak
    Göğüsleri çukurova gibi münbit
    Dağ gibi otururlar evlerinde
    Limanlar gemileri nasıl beklerse
    Öyle beklerler erkeklerini
    Yaslandınmı çınar gibidir onlar sardınmı umut gibi

    isyan şiirleri bilirim sonra
    Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
    Harfler harp düzeni almıştır mısralarda
    Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
    Kimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlarda
    Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır

    Müslüman yürekler bilirim daha
    Kızdımı cehennem kesilir sevdimi cennet
    Eller bilirim haşin, hoyrat, mert
    Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
    Her kırışığı, sorulacak bir hesabı
    Her çizgisi, tarihten bir yaprağı anlatır

    Bütün bunların üstüne
    Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
    Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim

    Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
    Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
    Cankuşum umudum canım sevgilim.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük