hatırlayın arjantinde olan krizi.
uçaklarla, paraları ülke dışına kaçıran bankaları-iş adamları-yabancı sermayeyi.
sonra, imf-dünya bankası reçetelerini.
halkın ayaklanmasını.
yağmalar ve hükümetin uluslar arası finans kurumlarına; ''tamam bittik, allah bana ben sana'' açıklamasını.
sonra ne oldu?. ana para hariç faizler silindi.ana para ödemesi için ise faizsiz kredi vermek zorunda kaldılar. yoksa ana parayı bile alamazlardı. acı reçete adı altında halka krizin faturasını yansıtmadılar. rusya ve uzakdoğu krizindede aynı yaklaşımlar oldu.
oysa biz dünyanın en pahalı kredisini kullandık. üstelik artan petrol fiyatları ve dış ticaret ile likitide bolluğu olan dönemde.
daha sonra, durgunluk riskine karşı ve son zamanlarda kriz ile piyasalara-hükümetlere dünya bankası-imf'nin başını çektiği uluslar arası kredi kurumları piyasalara para vermesi ve halkın harcamaya yöneltmek için ucuz hatta 0 faiz ile kredi verilmesini teşvik etmesi-kredi vermesine rağmen, ülkemiz yine en pahalı krediyi alıyor ve halk en pahalı krediyi kullanıyor.
formlarda, diz kapağımız ile göbeğimiz arasında yazışarak, birbirimizi okşayarak zaman geçirirken, tepkisiz ve kişiliksiz toplumumuz, birey olamamış sürü psikolojisinde hareket etmektedir.
oysa tüm dünyayı bekleyen daha büyük bir tehlike var.
son küresel kriz ile karşılıksız basılan ve piyasaya verilen 10 trilyon dolara yakın paranınm tehlikesi. freni boşalmış bir kamyon gibi nereye çarpacağı ve hasarın ne olacağı öngörülemiyor. sanırım bu konu hakkında ülkemizde yorum yapacak, etkilerine göre çözüm ve proje üretecek insan yok.