ölü yıkamak

entry36 galeri
    11.
  1. 15 yasindayim...

    hayattaki tek derdim karsi cinse karsi besledigim hisler. dünyanin en önemli sorunu yazililardan alinma ihtimali olan, olasi kötü notlar. hayat tozpembe.

    o persembe sabahi gibi tipki, henüz yeni kalkmis, uyku mahmuru haliyle, evden cikmadan önce zorla yapilan kahvalti sirasinda. aniden calan o telefonun tüm pembelikleri sileceginden haberi yok kimsenin.

    "annemin basi cok agriyormus, sabahi zor etmisler."

    kimsenin aklinin ucundan bile gecmeyen bir ciddiyetligi var cümlenin, kimsenin o anda anlayamayacagi kadar derin...

    okuldan eve dönüste bombos bulmak evi.

    "üfff, nereye gittiler bunlar simdi?"

    cep telefonun öyle herkeste olmadigi yillar henüz. cok uzun yillar var daha kisi sayisinin cep telefonu sayisina esitlenmesine.

    "e nihayet anne. nerdesiniz siz ya? sabahta..." cümlenin ortasinda susmak, eve yeni giren annenin ve halanin gözlerine bakinca...

    "noluyor ya?"

    "babaanneni... kaybettik..." tamamlanmak zorunda cümle. tek bir kelimeden anlasilacak bir sey degil cünkü, söylemek istedikleri.

    "......................"

    sonrasi derin bir ucurum gibi, yillar sonra bile derinligini tam olarak ölcmeyi basaramadigim. rüya gibi her sey, simdi uyanacagim, birazdan uyanacagim diye kendi kendini telkin etmek, kafayi siyirdim, eminim bundan diye teshisler koymak, sakinlestiricilerle ayakta durmak... en cok da gözyasi ama o günlerden hatirda kalan... tuzlu gözyaslari...

    cenazeyi alip köye götürmek. hayatinda gitmedigin, hayatinda bir daha da gitmeyeceginden emin oldugun anadolu'nun issiz, sapa, bozkir köylerinden birisi. tanidik kimse yok, aslinda akrabalarin olan insanlar arasinda, tanidik gelen hic bir sey de yok... kimin fikriydi buraya gelmek ya?

    erkeklerin disari cikarilmasi avludan, büyük tahta kapilarin kapatilmasi. kadinlardan yasli olanlardan birinin acmasi babaannemin beyaz carsafa sarili yüzünü yavas yavas... o saniyenin hic bitmemesi, hic unutulmamasi da...

    ailedeki tek sarisin, yesil gözlü hatun... ölüm bile alamamis henüz sari saclarini... yesil gözler kapali ama. ölüme boyun egmisliginin göstergesi olarak belki de...

    agitlar, dualar, bagiris, cagiris, helallik isteyenler... en cok da gözyasi ama o günden hatirda kalan... tuzlu...

    "hadi kizim. gel yavasca dokun babaannene. helalles..."

    15 yasindayim... ve haci teyzelerden biri beni ölü babaannem ile helallesmem icin ona dogru götürüyor, elimden tutmus...

    o anda benim aklimdaki tek sey ise; korku...
    ölümden... ölüden... babaannemden...
    8 yasina kadar haftasonlari koynunda yattigim kadindan.
    üzerimde annemden daha cok emegi olan insandan...
    korku... sadece...

    _________________________

    25 yasindayim...
    hayattaki tek derdim, bunca yildir uzattigim okulun bitmesi...
    hayat rengarenk... her telden calar...

    bu kez belden asagi vurmuyor ölüm, aniden, durduk yere gelerek. yillardir ensende hissediyorsun soguklugunu ama yine de o pazar ögleden sonrasi hastaneden ayrilirken aklindan gecmeyen bir ihtimal...

    "hadi hadi git artik eve, yarin görüsürüz."

    "tamam, ben yarin okuldan sonra ugrarim, aksama kadar kalirim yaninda yine."

    yarin okula gitmeyeceksin oysa. yarin onu görmeye de gelemeyeceksin. yarin aksama kadar kalamayacaksin da yaninda. yarin diye bir sey hic olmayacak ki artik...

    aradan 10 yil gecmis. cep telefonlari yayginlasmis artik. herkeste var. gerekli ya da gereksiz...

    "anne dayim ariyor."

    "hayirdir insallah?!"

    günü yirtan ciglik anneden cikiyor bu kez. sasiriyorum, bu kadar minik bir kadindan, bu kadar gür bir sesin nasil cikabildigine...
    yigiliyor annem yere, elindeki telefonu kapatmadiginin farkinda bile olmadan...

    sormaya gerek yok hic bir seyi, bir kez daha dillendirip, daha da gercek yapmaya ya da...

    "teyze... anneannem..." tamamlamaya gerek yok cümleyi bu kez...

    apar topar gidilen hastane odasini ana baba gününe dönmüs bulmak bu kez. nerden haber aldilar da, bu kadar cabuk geldiler?

    yatakta yatiyor anneannem... aynen bir kac saat önce biraktigimiz odada, bir kac saat önce biraktigimiz gibi...

    eski korkular üsüsüyor aklima, 10 yil öncesinin korkulari. ne yapmali su anda? gidip kösede sessiz sedasiz durmali mi, annesinin üstüne kapanmis annemi ve teyzemi kaldirmali mi, dayima sarilmali mi?... hangisi?...

    usul usul yataga yaklasiyorum, odanin kalabalikligina ragmen kimseyi rahatsiz etmeden, ayaklarim ezberlemis basacagi yeri, son bir aydir sürekli orada olmasinin getirdigi aliskanlikla.

    korku yok bu kez... ne ölüden,ne de ölümden... tuhaf bir his sadece, ne oldugunu hic bilmedigim ve anlam da veremedigim...

    yavasca uzatiyorum, hafifce titreyen elimi. yataktaki, nefes almamasi disinda, son derece normal görünen kadina dogru... son derece normal görünen, son derece ayni...

    sicacik daha eli, her gün tuttugum, her gün öptügüm, yanagima dayadigim...

    "sen doktor olacak kizdin ama..." aklima gelen ilk cümlesi...

    ve basliyor yine tuzlu gözyaslari doldurmaya o anin tümünü...

    ertesi gün, bu kez bir caminin ölü yikama yerindeyiz cümbür cemaat. upuzun tas bir masa ve masanin üstünde anneannem, üzerinde sadece beyaz bir carsaf serilmis...

    yasli kadin gelip, suyu acana kadar hepimiz öylece izliyoruz donan sahneyi... erkekler disari yine... sonuna dogru gelip helallik alacaklar sadece... kadinlar masanin basina.

    "yarin bize bir sey oldugu zaman, siz yapacaksiniz yavrum bunlari. onun icin iyi izleyin."

    korku yok hala, tuhaf bir his sadece... ne oldugunu bilmedigim...

    nefes almamasi disinda hala canli gibi. ve 12 saati gecmesine ragmen, tuhaf bir sekilde hala sicak...

    benim bahtima düsen ayaklari oluyor. minicik, bembeyaz ayaklari... sismisler ama artik, yatakta yatmaktan.

    suyu uzatiyor kadin bana.

    "dua oku kizim." diyor. benim dua bilmedigimden haberi yok ki...

    bir yandan parmaklarini tek tek yikiyorum, bir yandan da türkce olarak tesekkür ediyorum icimden, benim icin yaptiklari icin... her sey icin...
    20 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük