duygusal geçen bir gün oldu benim için bugün. öncelikle gördüğüm rüyadan oldukça etkilendim. hayatımdaki varlığına dair bir özlemim var mı bilmiyorum kesinlikle. belki vardır, dedim ya bilmiyorum. çok şeye özlemim var aslında. hayatımda olan bazı kişileri, özlemini duyduğum rollere oturtmaya çalıştım bu yüzden. hayatımdaki ilişkiler hiç olması gerektiği gibi olmadı.
hayatıma dair çook eski şeyleri hatırlıyorum, belki tazeleri o yüzden bu kadar unutuyorumdur.. konuşabiliyor muydum yoksa henüz konuşamıyor muydum hatırlamıyorum ama o sahne hiç silinmiyor gözümün önünden ve hafızamdan.. yerde oturuyoruz; babam, annem ve ben. annem gözüme güzel görünmüyor.. makyaj yapmayan; kokoş ve uzaktan fark edilecek bir kadın olmaktan uzak bir kadın.. sinirli, asabi.. babamı annemi gördüğüm kadar görmüyorum (çoğu çocukta olduğu gibi). ama şu net; annem sürekli söyleniyor.. neyse konu dağılmasın. yerde oturuyoruz; babam, annem ve ben. kızım sana cici anne getireyim mi? diye soruyor bana babam. evet diye cevap veriyorum. sözlü mü cevap veriyorum yoksa kafa mı sallıyorum hatırlamıyorum. sanırım her ikisini de yaptım.. annem deli gibi ağlıyor. verdiğim cevabı hatırladıkça yaklaşık 28 seneden sonra ben bile ağlıyorum.. kadın nasıl ağlamasın ki o zaman. annem unuttu belki o günü, ama ben hiç unutmadım. ben on yaşıma gelene kadar kavgalı gürültülü bir evde büyüdüm. insanlarla iletişim kurmayı beceremedim hiç. şimdi hatırlıyorum da o zamanlarımı; geri zekalının, aptalın önde koşup bayrak sallayanıymışım. kim ne yapsın benim gibi arkadaşı. ancak alay edilirdi benim gibi birisiyle. neyse dedim ya on yaşıma kadar böyleydi bizim evimiz. sonra ben ergen oldum, biraz erken oldum ama öyle oldu işte. evden kaçmalarım başladı, başkaldırmalarım, asiliklerim.. kaçmak gibi kaçırılmak da varmış ama.. yaka paça apar topar bir insan bir ülkeden başka bir ülkeye nasıl transfer olur onu gördüm. hani benim evimde huzur yoktu ya, hani kaçıyordum ya o huzursuz aile ortamından.. öyle bir yere düştüm ki benden başka herkesin huzuru yerinde. benim üzerime oynuyorlar çünkü. cinderella var ya hani bildiğimiz külkedisi, işte o prenses hayatı yaşadı benim yaşadığım hayat yanında.. keşke tek derdim eski püskü kıyafetler içinde bütün gün yemek pişirip ev temizlemek olsaydı. maruz kalmadığım hakaret kalmadı yakın akraba evinde. on dört yaşımdayken saçımda üç tel beyaz saç vardı, şimdi kuaförüme soruyorum ne kadar var diye yaklaşık yarısı diyor. abla diye biri vardı yeni dahil olduğum yerde. "abla diye biri" dediğime bakmayın, bildiğin öz ablam(dı) kendisi. şimdi kardeşin var mı sorusuna biyolojik olarak var diyorum. ablamdı o benim, en sevdiğimdi bu hayatta. annemden, babamdan daha çok sevmiştim onu ben. hiçbir sevgilime (ki hepsini ailemden daha çok sevdim sanırım) ablama söylediğim kadar seni seviyorum dememişimdir herhalde gün içinde. ondan ise hiç duyduğumu hatırlamıyorum. ha gerek de yoktu o ayrı, ama o beni sevmedi ki zaten söylesin.
dedim ya hani bazı kişileri özlemini duyduğum rollere oturtmaya çalıştım diye, ablam bunlardan biriydi. ablalık rolünü üstlenmesini bekledim ondan, bana kol kanat germesini istedim. hayatımda en değer verdiğim insanla 6 senedir hiç haberleşmiyorum. ablalık yapmamış olması değil sebebi, üvey abla olsa yapamazdı onun yaptığını herhalde, o yüzden sildim onu hayatımdan.
sevgi, hep aç olduğum bir şeydi benim hayatım boyunca. erken yaşta evden koptum, kötü bir çocukluk dönemi üstüne berbat bir gençlik dönemi yaşadım. evimde bulamadığım sevgiyi hep dışarda aradım. saftım ben, hala da çok safım, ama eskiden süzme saftım.. arkadaş zannettiğim insanların ağzımdan laf alıp arkamdan nasıl konuştuklarını gördüm. yediğim türlü çeşitli kazığa rağmen insanlara güvenmemem gerektiği düşüncesi ise çook sonra yer edecekti bende daha. onun öncesinde ölümle burun burunayken de öz anneanne, öz dede tatarfından sike takılmayabiliyormuş insan, onu gördüm. hatta kendileri ellerini bulaştırmadan ölseydim daha mutlu olurlardı herhalde?
--
ilahi adalete çok derinden inansam da o ikisi yaptıklarını çekmeden öldüler. öteki dünya diye bir yer varsa eğer, ben de o öteki dünyaya dahil olduğumda onların acı çektiğini, muhtaç olduğunu görmeyi isterim.
--
ha, ne diyordum? duygusal olarak yoğun bir gündü benim için. altı senedir hayatımdan çıkardığım babamı ve altı senedir hayatımdan çıkardığım ablamı gördüm bugün rüyamda. uzmanlar istediği kadar en uzun rüya bilmemkaç saniye sürer desinler, siz bana sorun! saatlerce onları gördüm rüyamda. önemli olan etkisi değil mi?
babama sırtımı çevirmiş olmak yeterince kötü hissettiriyor bana zaten kendimi. ben babasına sırt çeviren, babasını bu koşullarda yüzüstü bırakan bir evlat olmak istemiyorum. ne sikime öyle yapıyorsun o zaman demeyin bana. mecburum böyle yapmaya. sebebini ve sebebinin geçerliliğini ben bilirim. abla? keşke et tırnaktan ayrılmaz dedikleri gibi kardeş olabilseydik. bana yaptıklarını geçtim, anneme yaptıkların seni kardeşlikten reddetmeme yeter zaten. bence, sakın karşıma çıkma bir daha. annem ve babam öldüğünde malları paylaşmak için gerekli şekilde temas kurulur, ama umarım benden uzak durursun. bakma böyle dediğime, keşke farklı bir ruh olsaydı içinde de ben bunları demiyor olsaydım abla. ama hayatımdaki varlığın hep huzursuzluk kattı hayatıma, o yüzden huzurlu hayatımdan uzak dur.
duygusal bir gündü; rüyamda (artık) olmayan aile fertlerimi görmek bunun birinci basamağıydı.
sonra, bir şeyler okudum.. geçmişimde kalan birinin yazdığı bir şeyleri okudum.. baban beni soruyormuş hala. gözlerim doldu bunu okuyunca. ablan zaten hala her doğumgünümde arıyor beni. sana sorumsuz dediğimde hep kükredin bana, ama sen de kendinin farkındasın demek artık. baban var ya, dünya tatlısı bir adam o. hasta diyorsun ona ama, o hasta değil, onun tek sorunu sizin gibi insanların bir parçası olmak. kışları sadece kalkıp yemek yiyip yatması, sadece haberleri izlemesi kendisine evde sürekli sokulan laflardan olabilir mesela. bence bu bir hastalık değil, huzur arayışı. evde her önüne gelen adama bi ton fırça kayıyor, yazık onun yaptığı tek şey susup kabuğuna çekilmek.. siz de hastalık diyorsunuz işte buna. yalnız hakkını yemeyeyim, öyle güzel anlatmışsın ki kendini, sorumsuzluğunu... yazdığın o yazı neden ayrıldınız sorusunun cevabı bizim için.
duygusal bir gündü; eski sevgili için ne ifade ettiğim hiçbir önem taşımazken, ailesi için ilişki bittikten iki buçuk yıl sonra hala sorulan kişi olmak duygulandırdı beni, bu da ikinci basamağıydı duygusal günümün..
sonra sinemaya gittim akşam arkadaşımla. galiba üç senedir ilk kez sen yokken sinemaya gittim. sen hiç etkilenmezsin böyle durumlardan ama ben çok etkilenirim. yanımda bir çift oturuyordu, sürekli elleri birbirlerinde.. seni özledim. öyle değil aslında. seni hep özlüyorum ben, her zaman, yanındayken bile seni özleyebilecek kapasitede sevdiğimi biliyorsun sen zaten. ama böyle olunca anılar canlanıyor ve özlemim daha derin oluyor işte. gece eve gelip msni açtığımda meraklı bakışlarınla karşılaştım. duygusal günümü mü merak ettin? senin bana olan ilgin duyguda zirve yaptırıyor zaten bana. anlamıyorum ama seni yine de. kendimi de anlamıyorum, anlayamıyorum. hep çoktan seçmeli arasında zorla kendimi seçtirmeye çalıştım ben sana. ben seni çok seviyorum, şimdiye kadar kimseyi sevmediğim kadar çok seviyorum. bugün bunu fark edip kendime şaşırdım hatta, bu kadar çok sevebileceğimi tahmin etmezdim. ama artık senin için de olsa savaşacak gücüm kalmadı. şu anda böyle çok mutluyum, iyi-kötü hayatımda varsın bir şekilde. tekrar beraber olsak bu kadar mutlu olamazdım eminim. hani hep dedin ya bana sen karşılıksız sevmiyorsun diye. o aslında öyle değil canım, ben karşılıksız severim, sevdim de. beni ilk kez çıkarmadın hayatından. bense seni sevmekten asla vazgeçmedim. ama adı tek taraflı sevmek değil de ilişki yaşamak olunca o zaman beklentiler giriyor işte işin içine. işte ilişkiyi beklentisiz yaşayacak kadar güçlü değilim ben. zaten hep eksikti o yönüm, bir de yaşadığım ilişkide niye eksik kalsın ki? o yüzden ben şu anda böyle çooooook ama çoooook mutluyum. yokluğunda varlığın ilaç gibi ama varlığında yokluğun işkence bana. o yüzden ben böyle uzaktan seveyim seni. dokunamayayım zararı yok, kavga etmeden, sinirine-öfkene maruz kalmadan mutlu mutlu seveyim ben seni böyle.
duygusal bir gündü; bitmiş ilişki ama bitmemiş aşkla olan iletişim her günüme duygusal etkide zaten.. *