insanlarımızın bayıldığı edim mi desem? metafor mu? olgu mu? bilemedim. hepsini kapsayan efradını mani anlamında "şey" kelimesini kullanayım en iyisi.
o zaman tanımım şu şekilde oluyor:
anadolu insanlarının bayıldığı şey. hakkaten kahvehanelerden, kantinlere, basit bir olaydan karmaşık meselelere hemen her mekanda ve konuda uzman tavırları sergilemekte üzerimize yok.
biri hasta mı? yakın veya uzak çevresinden bir sürü sağaltıcı bilgi ve öneri karmaşasının içinde bulur kendini.
bir spor müsabakasında hakem hata mı yaptı? konunun uzmanlarından ziyade seyircilerden envayi çeşit yorumlarla her daim karşılaşmak mümkün.
din veya laisizm konusunda tartışmalarda da boş beleş fikir beyan etmekte beis görmeyiz mesela. özgürüz ya.
her türlü izm'den ise hiç bahsetmiyorum. anarşisti, komünistten sıradan bir solcuyu devrimciden, sıradan bir sağcıyı muhafazakardan veya ülkücüden, liberali faşistten ayırabilen çok az sayıda insan olmasına karşılık bu konularla ilgili çok bilmiş tavırlarla ahkam kesenlere af buyurun amiyane tabirle "sikinizi sallasanız çarpıyor."
konuyla ilgili bir anım sanırım olayı daha güzel anlatır.
öğrencilik yıllarında birkaç arkadaş hayata, olana dair hoş beş edip makara yapıyorduk. konu geldi çattı sistemden, okuldan şikayetlere.
o zamana dek sessiz sakin olan felsefede okuyanımız sertçe bir yumruk attı masaya;
"siktirin lan ibneler hiçbirinizin okuldan ve hayattan şikayet etme hakkınız yok" diye gürledi.
"neden?" diye sorduk hep bir ağızdan ve istem dışı.
cevabı hala kulaklarımda çınlar:
"sizler okulda daha önce hiç bilmediğiniz bir şeyler öğreniyorsunuz, en azından öğrenme imkanı buluyorsunuz. ben ise istisnasız her derste ve hayatta aslında hiçbir boku bilmediğimi, bilemeyeceğimi öğreniyorum."