sanat eserlerinin her biri hayatı taklit eder. hayatın yansıması hatta ta kendisidir tüm sanat eserleri.
tiyatroyu ele alalım en "canlı" örnek olarak. oyuncuların sahne üzerinde sergiledikleri hayattan bir alıntıdır. bu alıntı aslında hiç olmayan bir hayat kesiti olduğu için, mış gibi yaptığı için hayatın taklididir. oyunu oynayanlar gerçek, ama oynanan "oyun" kurgusaldır. benzer şekilde sinemada da durum böyledir. genellikle olası kurgularla hayattan kesitler taklit edilir.
yazınsal bir sanat olan edebiyatı ele aldığımızda da durumun farklı olmadığını görebiliriz. ebebî eserler biraz yazarın, biraz da hayatın kendisidir. ama onlar da kurgusaldır. gerçeği anlatıyoruz deseler bile gerçeğin taklidinden öteye geçemezler. okur da bilir bunu, ama kanmak için yine de okur!
resim ise, hayata ya da hayatın zihinde kalmış kırıntılarına tutulan bir ayna gibidir. çerçevenin içinde görülen "hayat gibi" olandır. ama hayat değildir. sadece onun gibidir.
müzik de hiç şüphesiz hayatın ritmidir. örneğin, vivaldi 'nin dört mevsim konçertosu... her bölümünde bir mevsimi, bir hayatı anlatır bize. o mevsimler o kadar canlı akatarılır ki, mevsim yazsa bile kışın soğuğunu hissedebilirsiniz.
tüm sanat eserlerinde esas amaç katharsistir. yani, izleyici/okur/dinleyici kendini hayatı kopyalayan eserlerden birinde var eder. bu varlık onda duygusal doyuma ulaşmayı ve duygusal boşalmayı sağlar.