detay olacak kadar küçük sanılan oysa ironik bi biçimde büyük etkileyen şeyler...
kendim başladım hikayeye.
bi gün bi yerden bi adam yazdı,konuştu anlattı,ikna ederim sandı.edemezsin dedim,yapma üzülürsün dedim,cevap vermedi.uğraştı,çaba sarfetti.yarım kalmasın,yarımlar yarım bırakırdı... o zaman başlamasın dedim.başlamadı. ama hep kıyıda köşede duran bi ses,en kötü zamanların ağrı kesicisi.bi telefon kadar yakınımdaydı.ama bana ağrı kesici değil antibiyotik lazımdı.vazgeçmedi,4 koca sene hiç bıkmadan savaştı benimle.oysa benim kendi iç çatışmalarım vardı.dünyanın bi yerinde insanlar açlıktan ve savaştan ölümle yaşam arasında,kıldan ince,kılıçtan keskin bi köprüde yürüyorlardı.benim iç çatışmalarım onların çatışmalarının yanında ne kadar görünür olabilirdi ki.kutsal bi güç vardı,hepimizi yukarıdan izleyen ve ona küçücük bi nokta gibi göründüğüme emindim.onca insan hayatın bu iğrenç karmaşasında,kendilerinden üstün olmayanların silahları altında uyuyamazken "Alemlerin Rabbına Hamdolsun" diyordu.peki ben nasıl derdim isyan olsun diye.onlar şükrederken ben nasıl isyan edebilrdim ki.benim iç çatışmaların...küçücük bi noktaydı evet.
Bunların hiç birinden haberi yoktu o adamın,kendimle ilgili sorunlarımdan,kendime alışamadığımdan,uzak ve soğuk bi şehrin ağır yalnızlığından,büyüdüğüm yerle kendim olduğum yer arasında ki gel gitlerimden...
ama hep haberdarmış gibi yaklaştı.sanki biri ona düşündüğüm herşeyi anlatıyordu ve sanki ben yoğun bakımda yatan ağır bir yaralıydım,konuşma, anlatma diyordu,yorma kendini...
yormuyordum bende...kendimi onun için hiç yormuyordum.yoruluyordum ama.onun için değil.o orada öyle bekliyordu sanki.sesimi duymak bile yeterdi ona.fazlasını istemiyordu,fazlasını beklemiyordu...öyle sanıyordum.
mevsimler değişti,şarkılar değişti,yaşadığım şehirler değişti,ben değiştim.ama aklımın bi kenarında onunla değiştim,benden bi şey istemeyen onunla,hayatımın kenarında bana ağrı kesici ilaç vermek için bekleyen onunla...
sonra zaman geçti.
bi gün yine gecenin bi yarısı yalnızlığımın ortasında,gecenin karanlığında,en son yerinde, sesini duymak istedim.ağrılarım azmıştı,kalbimde ve beynimde sancılar vardı.kendimi değersiz hissediyordum.evet ona ihtiyacım vardı.
aradım...
telefonu çaldı,çaldı,çaldı...
ses yok.hayır olamazdı,duymamış olmalıydı,çünkü benim ismimi telefonunun ekrarnında görür görmez açardı,nerde olursa olsun,kiminle olursa olsun...ama açmadı bu kez.
kendimi boşlukta sallanıyormuşum gibi hissettim.arkamda koca bi boşluk varmış gibi.sırtımı dayayıp oturamadım bi yere.uyumak istiyordum,ışığı kapattım ama gece uzadı,uzadı,uzadı... beynimdeki sancı bedenime yayılıyordu,karnım ağrıyordu,ayaklarım,başım...yavaş yavaş artan bi sızı,sancı,gidip geliyordu.uykuyla uyanıklık arasında,düşünmemeye çalışarak ama her zamankinden fazla düşünerek... aldığım hiç bi ilaç sancımı kesmiyordu,uyku ilaçlarım uyku vermiyordu.çünkü ruhum ona alışıktı,ondan gelmeyen hiç bi ağrı kesiciyi kabul etmiyordu.
sonra günler geçmeye devam etti.aynı sancılarla...ruhum çok ağrıyordu,ruhum çok ağlıyordu.ama bu kez özleyerek ve günler geçtikçe pişman olarak,kafamı duvarlara vurmak istiyordum.her seferinde telefonu elime alıp arıyordum,çalan telefon açılmıyordu... 10 kez aradım,100 kez aradım,1000 kez aradım.açan olmadı.açmadı.
bana verdiği herşeyi sessizce alıp gitti.çünkü bana yorma kendini derken o yorulmuştu.çünkü onu hakketmediğimi biliyordu.karşı koyamadığı şeye bu kez karşı koyabildi.çünkü canı acıyordu...
kendi iç çatışmalarım,dünyadaki savaşlar ve açlık derken ben,onca insanı düşünüp kendime kahrolurken,bi insanı silip atmışım,onun benimle verdiği savaşı görmezden gelmişim.farketmemeişim. hayat önce kendinden başlarmış ve eğer insan birileri için endişe duyacaksa önce en yakınından başlamalıymış.hayata dair küçük bi detaydı bu,geç öğrendiğim,güç öğrendiğim...