beni "ölü yıkatacaklar sana" diyerek korkutarak, babamın imam hatip'e yollamasına engel olmak için zekice bir hareketle karşı çıkmam gerektiğini kafam sokan annem.... hayatta en korktuğumdu hep aileden birinci dereceden birini kaybedip onun acısına dayanamayacağım için benim de ölebileceğimi düşünüyordum.
ama oldu, hem aileden hem birinci dereceden hem de en birinci olan gitti...gitti...gitti diyebilirsiniz yalnızca, yok diyemezsiniz.
istediği oydu ki doğduğu yerde gömülmek, 2 evlilik geçirmiş ikisinde de gelinlik giymemiş kadın, 2+4 evlat sahibi... ne çok yıkanırdı.. hayatımda bir kere bile ter koktuğunu duymamıştım...
baba evinde biçildi gelinliği, olup olacak yanında götürebileceği 3-5 metre gelinliği...
ve yıkayan teyze "gençler öğrenmiyor artık, beni yıkayacak kimse kalmayacak ondan korkuyorum" diyerek, koca şehirlerde böyle bir derdin olmadığını bilmeden endişeliydi ama haklıydı, küçük yerde bu işler böyle idi.
sanki cenaze değil de dünyanın en güzel varlığını yıkar gibi muamele yapıyordu. her tas suda güzelleşen, prensesleşen annemi yıkarkenki sevgisi, övgüsü, özeni, şevkati, sanki dünyanın en zevkli işini yapıyordu... dört kızın aynı anda anneyi yıkaması, sen neden öylece duruyorsun neden her zamanki gibi "sırtımı iyice ov" demiyorsun...yıkanan hazırlanan gelin giydirilip oğullarına teslim edildi, bu kadar büyük haykırış hiç kimse duymamıştır emin olun..
ne gelinlik giymiş ne de düğün konvoyu hiç olmamış prenses, kendi cemaatinin cuma cemaatiyle karışmasıyla büyüdü büyüdü, baba evinden son çıkışı, her düğünde mezarlığa kadar gidip geri döner oranın konvoyları, senin konvoyun dönmedi, döndü ama seni getirmedi..