olmamış film.
--ağır spoiler ve eleştiri--
öncelikle bu filme gidiş hikayem ve beklenti çıtamın yüksekliği beni bu olumsuz bakışa yönlendirmedi değil. iki farklı arkadaşımdan iki farklı yorum duydum gitmeden önce.
oda arkadaşım " yea hacı olmamış film, new york'ta beş minare de olmamış bu da olmamış." demişti amma ve lakin kendisinin film kültürü ve zevkine güvenmediğimden pek iplememiştim.
ardından diğer arkadaşım " kesin git! türk sinemasının böyle filmlere ihtiyacı var, ona kötü diyen maldır!" gibi kesin ifadelerle konuşunca ve uzun bir süredir sinemaya da gitmediğimi göz önüne alınca filme gitmeye karar verdim.
açıkcası kadroya bakınca film başlamadan bile insan türlü türlü beklentiler içine giriyor. ve tabi bir de yavuz turgul şener şen ortaklığı söz konusu ve bu ortaklığın enfes meyvesi eşkıya. bir de buna psikopat rolünde cem yılmaz'ı ekle.
neyse işte bu tarz beklentilerle girdim ve film bana göre puslu, soru işaretleri doğuran, çekici bir başlangıç yaptı. ardından ise tam bir hayal kırıklığı.
yani senaryo o kadar basitti ki filmin yarısında sonunu tahmin etmek benim için epey kolay oldu. ve eminim ki bu tahmine benle birlikte sinema salonundaki birçok kişi de ortak. hani şu çolakzade'nin kızının gösterildiği sahne var ya işte orada pamuk'un aslında o kız için öldürüldüğünü anlamak fevkalade basitti.
hani son ana kadar bir umut taşıdım farklı bir yere bağlanacak film diye, zira idris'in ölmeden önce söylediği " ulan siz ne pislik adamlarsınız be vicdansızlar!" repliği bende "ulan kesin bu iş çok farklı bir yere bağlanacak, bağlanmalı, bağlansın ulan!" düşüncesini yarattı. ama sonuç tam bir hüsran, yani ferman'ın öbür doktoru kolayca bulması, doktorun travma geçirip kendini vurması, battal çolakzade gibi 4 milyar dolarlık bir servetin sahibinin bir cinayeti örtbas edememesi, hatta kızıyla uyuşan böbrek bulamaması.. keşke yavuz turgul birazcık sherlock holmes izleseymiş demekten alamadım kendimi.
kovalamaca ve atraksiyonlu sahnelerin de profesyonel olmayışı dikkatimden kaçmadı. özellikle arabalı sahne ve ardından asit'in yakalandığı sahne malesef acemi işiydi. ayrıca filmin sonundaki battal ile ferman'ın ormandaki sahnesi ve replikleri ardından battal'ın intiharı sahnesi filme gitmemişti, zira filmde bir türlü o büyük hesaplaşma, kapışma olayı, felsefik alt yapı yaratılamadı seyircinin gözünde. ve hatta o sahnede yandaki arkadaşım "abi battal ferman'ı vursa ya bok gibi de parası var bahamalar'a kaçar amk..." gibi bir sezenişte bulundu, haklıydı da (bahamalar hariç).
müzikler fena değildi fakat vurucu da değildi. misal asit'i ilk kovaladıkları sahnede verilmesi gereken kovalamaca müziği ya da gerilim müziği yerine neredeyse eğlenceli bir fonun akması arkadan filme yakışmadı. buna karşılık idris'in bar sahnesinde arkada çalan parça fena değildi. araştırdım şarkı ete kurttekin'inmiş, parçanın adı da benden adam olmaz.
filmle ilgili tek olumlu eleştirim mekanlar hakkında olacak sanırım. filmin antresindeki ormanlık arazi ve puslu havası. ardından cinayet masası ekibinin çalışma odası, battal çolakzade'nin ikamet yeri. mekanlar filmin dokusunu tamamlar şekildeydi.
bazı sahneleri de gayet hoş ve akılda kalıcıydı diyebilirim. örneğin herkesin dikkatini çeken sahnede idris'in kahvehanede rakı bardağını eline alıp merhum kazım koyuncu'dan hayde'yi söylemesi bunun yanında asiye'nin karanlık korkusu, hasan'ın film boyunca elinden çıkmayan ölü kokusu. bunlar ileriki zamanda aklımda kalacak potansiyele sahip enstantanelerdi.
sonuç olarak film benim için tam bir hayal kırıklığıydı, yani senaryonun basitliği ve ortaya konulamamış muhteşem oyunculuklar. kanımca şener şen'in rol aldığı en vasat filmlerdendi. mümkünse yavuz turgul bir daha polisiyeye el atmasın.
--ağır spoiler ve eleştiri-----