günaydın anne.
bir amacım yok inan. sadece numarasını ezbere bilmediğim insanların arasında olmanı esefle karşılayan iş arkadaşım necla hanımın yoz bakışlarından duyduğum vicdan-ı harbi sana söylemeye geldim.
ona her ne kadar doğduğum günü hatırlamayan ama beni doğuran kadının sen olduğunu izaha çalışsamda boştu. Çünkü; cennet denen saadet bahçesi senin 37 numaralı ayak altına konuşlanmış yeşil bir vadiydi ve kimsenin o vadiyi kaybetmeye niyeti yoktu. ben niyetlenmiştim ki ncelanın çimdikli bakışı beni kendime getirdi.
bacak arandan düşen et parçası diğer adıyla ben hayırsız evlat boyutumla dünya üzerinde seyir halindeyim. kasap önünde artık et bekleyen kedi değilsin belki ama ben bacak arandan itinayla yeryüzüne düşen artık bir et olabilirim. tanrının diş kovuğuna takılacak kadar sinirden yapılmış her yerim. ne kadar geviş getirsen o kadar azı dişi kırığına neden olabilirim.
nasılsın anne?
benden amaç bekleme, dedim işte sana; ilkokul arkadaşım yaseminin düşürdüğü üçüncü çocuğu, kapı komşumuz bülentin rusyadan usulsüz yollarla ithal ettiği dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul gören rus gelini, 1962'den beri ünvanıyla yer etmiş kasabın aslında yıllardır bize at eti yedirdiğini, yerel basında bu konunun fazlaca üstüne gidildiğini, kuzenimin aslında kısır olduğunu bile bile her cinsel birleşmede korunduğunu söylemek için aramış olamaz mıyım?
cennet 37 numaraya sığacak kadar küçük mü? ilmihallerden kopya çekmeden senden duymaya geldim.
anne ben geldim, ağdaki yorgun balık. gözlerim buğulu ama hala uyanık.