PKK tutukluları yahut mahkumları ölüm oruçlarına katılmıyor.
Katılanlar ve ölenler bazı "sol" örgütlerden. Çoğu içeride; kimi ise cezaevinde bile değil.
Kimilerinin sandığı gibi, her tutuklu veya mahkum da öyle cinayetten filan içeride değil.
Bildiri, afiş, dergi, o gün filanca yerde bulunma gibi "örgüt üyeliği suçları", hatta uzun süren davalarda henüz kesinleşmemiş suçların kanunen henüz "masum" sayılan sanıkları da var.
Bu zaten bir yana;
Konu; "F tipi hücrede tecrit edilmiş ve cenderede bir mapusluk"a karşı bazılarının "ölüm orucu" ile ses duyurup koşulları değiştir(t)mek istemesiydi.
Hayatını ölmeye koymasıydı.
Düzeni değiştirmek için değil; cezaevindeki koşullar için.
Kimi medyacı arkadaş, ki "Hayata dönüş" operasyonunu yüzkarası yalan manşetler tarihine armağan etmişlerdir; "Örgüt baskısıyla oruç" diyor.
Bir kısmında öyle olabilir ve bir kısmı öyle de ölebilir.
Ama şu değişir mi: 122 kişi öldü!
Çok sayıda kişi de "Wernicke-Korsakoff" denen illete yakalandı; ağır hastalardan bazısı Cumhurbaşkanı affıyla salındı.
Salınıp yine örgüt suçundan alınan da oldu. Ama 122 kişi öldü!
Devlet, güvencesindeki insanların böyle eriyip gitmesine, idam yokken, onlar idamlık değilken, bir bakıma kitlesel infazına razı olmaz.
O devlet demokrasi, hukuk gibi sıfatları da taşıyorsa.
"Taviz" ağır kelimeyse "değişiklikler" düşünülür.
Önceki gün istanbul'da avukatlar o yüzden yürüdü cüppeleriyle.
Bir de meslektaşları Behiç Aşçı, müvekkilleri için bir şey yapamadığından dolayı günler günler önce uzandığı ölüm yatağından sağ kalkabilsin diye.
Mesele tasvip veya nefret değildir; bunlar kolay işler hiç değildir.
Kararlı bir insanın artık pamuk ipliğine bağlı bedenini "dava dosyası"ndan kazıyıp yaşatamazsınız. Hayatını yüceltip derdine hiç kulak veya ses vermemek ise en azından ona çok tuhaf gelir!
umur talunun 17 aralık 2006 tarihinde sabah gazetesinde yazdığı köse yazısından alıntıdır.