ilk önce ucu sivri kısa bir bıçak ve bir miktar kestane.
bıçağın, ucunun sivri olması özellikle şarttır ki; iyice çiziktirebilelim. ayrıca kısa olması da bıçağın bilhassa baş parmak ve işaret parmağıyla tutularak uç kısımlara doğru kuvvet verilmesi amacıyladır.
kestanenin ise götümsü kısmı değil düz olan kısmı itina ile çiziktirilir. götümsü kısmına acemi bıçak hareketleriyle darbelemeye çalışırsanız muhakkak elinizi kesersiniz.
eliniz alıştıkça yıllar sonra kestanenin götümsü kısmını çiziktirebilme kabiliyetine sahip olacaksınız.
eskiden sobanın veya peçkanın üzerine konulup pişmesi beklenirdi. dileyen fırına yada tavaya mavaya koyabilir. kestanenin kabukları ise eskiden yine yanmak üzere sobaya atılır ve güldür güldür yanması izlenilerek arkasına götü dönüp bir güzel ısınılırdı.
şimdi ise her akşam şekerbank'ın yanından geçerken her defasında 1 tl lik kestane alıp durakta atıştırıyorum sıcak sıcak. dayıyla birer sigara tellendiriyorum.
dayı bana her akşam yine hep aynı şeylerden bahsediyor. ben ise her zaman olduğu gibi onu dinlerken başımı tasdik eder şekilde aşağı ve yukarı hakeketlerle ona karşılık veriyor ve duraktan gelip geçenlere bakıyorum.
kestaneci dayı da biliyor onu dinlemediğimi. ama yine de yalnızlıktan canı sıkıldığı besbelli.
+nasıl kestaneler bu akşam yeğenim?
-iyi daha iyi. kızıl olan daha iyi.
+¿