türkiye deki en tezat iki argümandır.
bir meslek düşünün ki, insanlığın mesaileri içinde bence en kutsalı olsun.
ve yine bir kurum düşünün ki, dünyanın en kutsal mesleğini, dünyanın en olumsuz ve dengesiz doktrinler sistemiyle, yerin dibine batırsın.
öğretmen olmak isteyen onlu yaşlarındaki çocukların iyi niyetine, yüreğinde ve beynindeki cevhere bakıyorum da, maalesef o idealist çocukları alıp, böylesine mantıktan uzak bir sistemin içinde öğüte öğüte, yokediyoruz.
inatla, sistemin olumsuzluklarına direnip, öğretmenlik idealini ve bilincini koruyan bir avuç öğretmenimizde, terkedilmiş kaleler gibi, meslektaşlarının düşüncesizlikleri, vurdumduymazlıkları, haysiyetsizlikleri, kabiliyetsizlikleri ve art niyetleri arasında ayakta kalmayı insan üstü bir meziyetle sürdürüyorlar.
bana, bu sözlerim yüzünden çoğunuz kızacaksınız biliyorum ama, o bir avuç deha ve özveri kalesi olmasa, ülkemde hakiki öğretmenden ve meziyetlerinden bahsetmek mümkün olmazdı.
ülkemiz, solmayan çiçeklerin himayesinde yeşeren fidanları muhteva ettiği gibi, kurumayan bataklıklarında, nesilleri yutan, ziyan olmuşlukları da ihtiva etmektedir.
öğrencisini döven, taciz eden, rencide eden, aşağılayan, sürekli cezalandıran, hor gören, küçümseyen öğretmenlerden bahsediyorum.
öğrencisine, para olarak bakan bilgi sermayedarlarından bahsediyorum.
kabiliyete ve özgür düşünceye değil, yalakalığa ve esarete prim veren zihinlerden bahsediyorum.
onlara o kadar kızıyor ve acıyorum ki bu sistem ve zümrenin içinde tertemiz ve aydınlık bir güneş gibi parıldayan, hakettiği için eli öpülesi, baş tacı edilesi bir avuç eğitim cengaverinin destanını yazasım geliyor.
onlar, bu ülkenin gerçek savaşçıları, yılmaz bekçileri ve gerçek sahipleri.
bu millet ancak ve ancak onların omuzları üstünde yükselebilir.
hÂl bu ülkede aydınlık zihinli, hür yürekli gençler yetişiyorsa, işte bu azim, bu coşku ve inanca borçluyuz.
borcunu ödeyebileceğini düşüneniniz varsa bir daha düşünsün çünkü bazı borçlar asla ödenmez.