tanım: başlık yeterince tanımlayıcı aslında! zaman geçtikçe eksilmek, hayatına kimseyi alamamak, kimseye güvenememekten mütevellit gelişen nahoş durum.
.
.
.
--yazarın subjektif entrysi--
geçip giden zaman eskitmekten başka bir işe yaramıyor. kurumuş yaprakları dökülen yaşlı bir ağaç gibiyim şimdi. sanki nereye gidecek olsam kuru toprak tutuyor bacaklarımdan, artık sanki kıpırdamaya mecalim yok. bir tanıdık yüz, evde hissetmeme yetecek bir sıcak gülümseme ya da sadece en azından birilerinin etrafımda yakınlarımda bir yerlerde olduğunu bilmenin mutlulukla birlikte garip bir hüznü de burnumun direğinin tam ortasına oturtması. sızlatması. acıtması. yazmadığım onca aydan sonra yeniden kelimeleri dökecek kadar parmaklarımın uçlarından. artık, sizden sonra, ondan sonra, üstüme yıkılan tüm hayallerimin birer birer altında kaldıktan sonra ben de kimseyle konuşmuyorum. kimseye tek bir kelime etmiyorum. içimde sustuğum onca şey var ki, artık göz yaşı bile dökmüyorum. basit bir hayat bu, her sabah saati 06:45'e kurup 'sırada ne var?' diyerek uyandığım.. sanki birileri bir anda zamanı 4-5 sene ileri aldı da, sadece bizi eskitti zaman. gerçeklerin dokunması, ironik gerçek acı. dokunup da tutamamak, uzanıp da yetişememek, gittiğini görüp de sesini çıkaramamak gibi. hani çokça prozac altındayken aşık olduğun adama bile ağlayamamak gibi. kaybettiğin onca değer savrulurken gözlerinin önünde eksildiğini görememek gibi. eksiğini farklı oranlarda tuz içeren tenlerle kapatmaya çalışırken kirlenmek gibi. hayatına kimseyi alamamak, kimseye güvenememek ve güvenemeyişini kimsenin haksız çıkarmaması gibi. bildiğim bir yerin tam ortasında, mekanlar tamamen aynıyken yabancı gibiyim sanki. sanki her şey normal devam ederken ben hafızamı kaybetmişim de etrafımdakileri hatırlamıyorum gibi. ya da beni tek başıma geçmiş zamandan alıp buraya koymuşlar gibi. deskler, sandalyeler, kapılar, yataklar, yakın olmayan uzak suratlar aynı.. yakınlar? yakınlar yok. beynindeki anıları kendin uydurmuşsun gibi. sahip oldukların çamaşırsuyu değmiş de yavaş yavaş rengini kaybedip anıya dönüşüyormuş gibi. doğal seleksiyon sonunda seni de vuruyor.. her şey ölesiye aynıyken mücadeleyi bir kenara bırakıyrosun sonra.. kendinle, hayatla, sevdiğin ama seni sevmeyen adamla, sevmediğin ama seni seven adamlarla, dostlarla, düşmanlarla, değerler ve kaybettiklerinle.. istemeye istemeye yaptığın ne kadar şey varsa hepsine karşı durmayı bir kenara bırakıp, kendinle didişmeden.. sadece durarak ve söverek.. ne diyordum? zaman.. yazmadıkça körelecek kadar uzunmuş geçen zaman. ben yazmadan size, ona, onlara.. birbirinin tekrarı olan, yazdıkça acıtan, söylendikçe anlamını yitireceğine içime, iliklerime işleyen kelimeleri.. yazmadım.. ben o kadar uzun süredir yazmadan durdum, öyle çok sustum ki kimseler fark etmedi susuşumu. uzağımdakiler dışında.. bir kaç farklı kişiden ısrarla duydum aynı şeyi, 'sana noldu? sen ne kadar neşeli, renkli ve mutluydun?! rengin kaçmış gibi..' diyemedim, hayat fırtınasının tam ortasında yapayalnız kaldım diyemedim. geçen zamanın ne çok eskittiğini, yaşlandırdığını, körelttiğini, yorduğunu.. kaçmak için elimden geleni yaptıysam da kaçamayacağımı anlayınca ölmeyi bile beceremediğimi.. dünyada sahip olduğumu sandığım ne varsa hepsinin aniden kaybolabiliritesini fark ettiğimden beri popomun ucuyla hayata oturduğumu.. diyemedim.. sustum. uzunca zamandır susuyorum. geçmişin bir yerinden, renklerim olmaksızın alıp bugüne koydular beni.. etrafıma baktım.. tanıdık binalar, tanıdık mekanlar, uzaktan tanıdık yüzler. yakınlarım, canlarım, sustuğumda nefesimden beni anlayanlar yoktu.. hafızamı kaybettim sandım önce, yanlış yerdeyim sandım.. anılar doluştukça, mutlu olan anlar geldikçe mutlu etmek yerine mutsuz ettiğini fark ettim. çünkü artık eskisi gibi ''TAM'' olmadığımı, olamadığımı fark ettim. geçecek diye bekledim, geçmedi. alışırım yeni durumuma, ortamıma, uyum sağlar yerleşirim dedim.. olmadı. ne kimse o eski sıcaklığı verebildi ne de ben eskisi gibi olabildim. bir çok şey eksildi, yeri dolmamak üzere. skar dokusu infiltre etti ısıttığınız ellerimi, öptüğünüz dudaklarımı.. eksiklerimi önemsemeden, didişmeden kendimle.. duruyorum sadece.. yazmadan, konuşmadan, anlatmadan, omzunuza ağlamadan.. yapayalnız, eksik, lekeli ve tek başıma.. iyi uykular hayatımın köşe taşları..
--yazarın subjektif entrysi--