"sol elimin altındaki şarap şişesinin kendisine doğru çektiğinde korkmuyordum ondan. alt tarafı sağ şakağıma indirirdi şişeyi. alt tarafı ölürdüm. beklediğimi yapmadı. neyi beklediğimi dahi bilmiyordum. bir sandalye çekip masanın altından karşıma geçti. eskiden yaptığımız gibi yapmayacaktık artık. biliyordum. ne o ne de ben sorgulamıyorduk artık hayatı. elini kolunu çözip serbest bırakmıştık hayatı. oysa ki ne çok hırpalamıştık kendisini. elektrikli işkenceden tut da kafasına damla damla su dahi damlatmıştık. yine de vermemişti sırrını bize. işte o gecelerden birinde salmıştık hayatı sokaklara.
ben, tüm bu düşünceleri yaşarken bir anda 7, 65 i çıkarıp masanın üzerine koydu. cifr in içeriden gelen sesleri bölemiyordu umutsuzluğumuzu. "yazma" diye bağırdı ilk önce. hiç tepki vermedim. sol eline yakın yerlerde duran şarap şişesini alıp öpüşmeye başlarken o hareketlerimi izliyordu.
"ölümü yaz" oldu ikinci cümlesi. her hangi bir morgdaki her hangi bir cesed kadar soğumuştu aramızdaki diyaloglar. "zero" dedim. göz göze geldik o anda.
...Murat'ı bir ticari taksiye bindirip evine gönderdik. Hızlı yaşadık biz hayatı. Sulardan atlayıp köprülerden geçtik. Şarkı isimlerini isim olarak seçmek istedik. Vazgeçtik. Kitaplar okuduk yıllarca. Hepsinin sonu aynı olduğunda kendimiz yazdık hikayemizi. Hayaller kurduk. Bir hikayeyle bizde salya sümük ağladık. Hiçbirisini inandırıcı gelmedi bize. Ne zaman ki hayatın içine girdik. "Hepsi gerçek&" dedik.
"Yazılan kitaplar, çalınan şarkılar, çekilen filmler. Hepsi gerçek." Yalanı aradık bu kez. "Yalan ne?" diye sorduk körpe beyinlerimizi yorarken. Fazla zorlanmadık yalanı bulmakta. Gözlerimizi açmamız yetti. Embriyo olarak kalmak için neler verebileceğimizi düşündük. "Neler verebilirim?" sorusunun cevabı kısa oldu:
"Her şey!"
Her şeyin ne olduğu merak ettiğimizde yalan çıktı önümüze. işte o zaman oturup bekledik. Birbirimize bildiğimiz her şeyi anlatmaya başladık. Her şeyi. Yani yalanı. Bir dünya kurduk kendimizce. Aslında o dünya hep vardı. Biz tekrar keşfettik. Atlantis'ten daha değerliydi. O dünyayı bulduğumuz gün biz yok olduk. Kayıbız şu an. Aranıyoruz!...
"...babam cennette varolan binlerce güzellikten bahsederdi. hepsi inanmam içindi tanrı'ya. hurilerden, altından ırmaklardan, sonsuz nimetlerden bahsederdi. cehennem şantaj yaptığı da olurdu. ben ise küçücük bir çocuk olduğum için inen göz kapaklarımı tek bir soru cümlesi ile açmaya çalışırdım:
"baba" derdim, "cennette uyku var mı?"
sureleri ayetlere ayırırdı. her zaman inançlı olmuştur babam. tanrı'ya, insanlara ve bana.
bir türlü bir gram uykuya hasret küçük oğluna uyku bulamadığında ümitsizce cevap verirdi:
"oğlum" deyip, saçlarımı okşadıktan sonra eklerdi:
"cennette uyku yok."
işte böyle bir gece vazgeçtim tanrı'dan ve o'nun olan her şeyden. cennetinden, cehenneminden. enb güzel mekanında dahi benim için hiçbir güzellik yoktu."
sustuğunda dostum, göz göze geldik. vazgeçişlerinin kılıfları, ümitsizliklerinin heykelleri. gözlerinden geçen hayalleri. ve biz.
o kadar yorulduyk ki bu oyunu oynamaktan. ve, o kadar sıkıldık ki birbirimiziden. ama bir gün..."
-------------------------------------------------------------------------------------------